18 Kasım 2016 Cuma

Husserl, saltık gerçek saydığı Platon'un saf öz'lerine ulaşabilmek için özetle şöyle demektedir: Kendime bakıyorum. Çeşitli bilgilerle doluyum. Bu bilgilerden öte çeşitli sanılarım da var. Bilgilerimle sanılarımın gerektirdiği davranışlarla yaşıyorum. Bilgiler, sanılar, davranışlar ortasında kendimi yitirmişim. Bilgilerimin, sanılarımın, davranışlarımın dışında acaba ben neyim? Özümün saf bilgisine yani saltık gerçeğe, Platon'un deyişiyle saf öze varabilmek için bütün bilgilerimi, sanılarımı, davranışlarımı unutmam gerekir. Kendimi araştırırken bende ve çevremde dünyalı olarak ne varsa bir çantaya koyup ortadan kaldıracağım. Bütün verilmişlerden soyunacağım. Böylece, hiç bir kuşkuya kapılmaksızın saltık olarak var diyebileceğim biricik varlığı, ben'imi inceleyip betimleyebileceğim. 

Bu, bir ruhbilimsel araştırma değildir. Çünkü ruhbilim beni bilgilerim, sanılarım, davranışlarımla birlikte ele alır. Bense bütün bunlardan soyunuyor, sadece bir görünen (fenomen) olarak kalıyorum. O halde yapacağım bu inceleme, fenomenolojik bir incelemedir. Kendimi, sadece bir fenomen olarak inceleyeceğim ve betimleyeceğim. Kendimdeki ve çevremdeki bütün dünyalıları eşdeyişle bilgileri, sanıları, davranışları bir çantaya koyup ortadan kaldırınca (Husserl buna parantez içine almak diyor) ortada saltık bir ben (Ego) kalıyorum. Kendimden başka hiç bir şeyin bilincine varamam. Evreni kavramak için önce kendimi kavramalıyım.

28 Ekim 2016 Cuma

Tarifi zor bir burukluk var içimde. Üzülmenin kıyısındayım ne üzülebiliyorum ne de mutlu olabiliyorum; iki taraf arasında can çekiyorum, birinden diğerine.

Rıdvan DAĞLUM

9 Ekim 2016 Pazar

3 Ekim 2016 Pazartesi

İşte en çok da bu gece ölmeyi çok istedim. Yaşanan onca şeyden sonra hiçbir şey olmamış gibi sabah kalkıp mevcut sisteme dahil olmayı, makinanın dişlisi gibi sistemde kaybolmayı kabullenemedim.

Rıdvan DAĞLUM

19 Temmuz 2016 Salı

“İnsan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur. Ve acısı da o denli büyük”

Tezer ÖZLÜ
Ruhuma biriken hüzün kuşlarının cıvıltısı ile sarhoş olan benliğimin serzenişleridir bu dizeler. Varlığında kelebeklerin uçtuğu gönül coğrafyamın en hassas bahçelerinde şimdi filler tepişir. Olan bizim çimlere oldu, ezildiler yokluğunda.. İklimi kışa çalan bir hava yaklaşıyor hissediyorum. Bir soğukluk yavaş yavaş sarıyor bedenimi, üşüyorum.. Direniyorum ama engel olamıyorum üşümeye, yokluğuna maruz kaldığımdan bu yana..

Rıdvan DAĞLUM
Biriniz bir kaç yıldız taksın gökyüzüne,
Biriniz çay hazırlasın,
Biriniz akşam olsun.
İçinizde atların öldüğü müzik susunca,
Biriniz çocukluğuna sarılıp kuyuya insin.
Biriniz onun uzattığı şiiri okusun,
Ağlamak gerekiyorsa biriniz ağlasın.
Biriniz akşam olsun yeniden.
Biriniz yağmuru dansa kaldırsın…

6 Temmuz 2016 Çarşamba

Mecnun değilim sevgili;
ama çağırırsan çöllere gelirim.
Sana yalan halde gelmem,
toplarım özümü yalın halde gelirim.
Kapıyı çaldığında "kim o?"dersen;
ben olmam kapında sen olur gelirim.
Sen gel de yeter ki, yola yük olmam, yol olur gelirim...

MEVLANA

3 Temmuz 2016 Pazar

Hasret kalmışız yüreği güzel insanlara.

Cemal Süreya 


Her şeyin değeri zorluğundadır.

Publius Ovidius Naso - Aşk Sanatı 


Benim hevesimi küçükken kırdılar albayım. 
Sonra kırık çıkıkçıya götürdüler yanlış kaynadı. 
Hayatım boyunca yanlış şeylere heves ettim durdum.

Oğuz Atay 


Bazen sadece
yorgun oluyor insan;
ne küs,
ne yalnız,
ne de aşık.

Cemal Süreya


Üstelik seviyorsun da onu. Dudağının kıvrımını seviyorsun. Saçının karasını seviyorsun. Kaşının bükülüşünü, alnının genç kırışığını. İşte senin gibi apayrı. Canına sokacağın geliyor.

Sait Faik Abasıyanık - Alemdağ’da Var Bir Yılan 


Ellerime sarılır beni bir gün unutacaksan bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi boş yere mağaramdan çıkarma beni alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna tedirgin etme beni bu sefer geride bir şey bırakmadım tasımı tarağımı topladım geldim neyim var neyim yoksa ortaya döktüm beni bırakırsan sudan çıkmış balığa dönerim… 

Oğuz Atay 


Bir silgi gibi tükendim ben
Başkalarının yaptıklarını silmeye çalıştım
Mürekkeple yazmışlar oysa..
Ben kurşun kalem silgisiydim
Azaldığımla kaldım…

Oğuz Atay


Ben, seni düşünürken,
yaşım ne olursa olsun
çocuk olurum.

Erhan Güleryüz


Ona bakarken bütün yaralarımın kapandığını hissediyordum.

Murat Menteş 


“Beni ya sev ya da sevme. Kendimi sevmeyi öğrenmem yirmi kusur yıl sürdü, bir başkasını da ikna edecek kadar zamanım yok.”

Daniel Franzese 


“Mutlu uyumak lazım azizim,
Madem uyku yarı ölüm halidir;
Mutlu ölmek lazım
Her gece..”

Cemal Süreya


29 Haziran 2016 Çarşamba

Sustu konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı..

Yusuf ATILGAN/ Aylak Adam

1 Haziran 2016 Çarşamba

Aslında erkeklerin zayıflıklarını göstererek, kadınlara vermeleri gereken sürekli güveni sarsmamaları gerektiğini içgüdüsüyle biliyordu. Fakat, yuvanın bütünlüğüne zarar vermeyen küçük bir zayıflıktı bu gevşeme. Yazık ki erkekler, şımartıldıkları zaman nerede durmaları gerektiğini çoğu zaman bilemezler. Kadının, bunu hatırlatmasıysa, utanç verici bir uyarmadır onlar için. Ya da bazıları için öyledir. Belki nesli tükenmeye başlayan garip yaratıklardır artık bu çeşit erkekler.


Oğuz ATAY - Tutunamayanlar

26 Mayıs 2016 Perşembe

Her insan kendisi olması karşılığında topluma bir bedel öder. Az ya da çok ama mutlaka bir bedel... Kimse bedelsiz kendi olamaz. Bu bedel çoğu kez yalnızlıktır.

Murathan MUNGAN

14 Mayıs 2016 Cumartesi

“Bizlere dadanan her yakıcı umutsuzluk, her küstah acı, bir güzelliğe, bir yaşama direncine dönmek zorundadır; Anlam da bizde, anlamsızlık da…”


Edip CANSEVER

13 Mayıs 2016 Cuma

“Pek çok şeyin bambaşka olmasını isterdim.”
Franz KAFKA

7 Mayıs 2016 Cumartesi

Bazen ihtimal dahilindeki bir olasılık belki de sadece bir sapmadır. Ve sapmalar ortalamayı yansıtmadığı gibi gerçeği de manipüle ederler. Bu yüzden hayatınızdaki sapmaları ortalamaya dahil etmeyin ki yaşam ölçeğiniz anlamlı sonuçlara ulaşsın.

Rıdvan DAĞLUM

19 Nisan 2016 Salı

İçindeydik hayatın, dışında yaşayarak. İçin için içlenirdik dışlanmışlık duygusunun yarattığı manevi boşlukla. Bu dışlanma bir şahıs veya zümre tarafından değil de genellikle ruhsal bir sıkıntı olarak rücu bulurdu. Kendi kendimizi dışlardık aslında. Çünkü içinde bulunduğumuz ruh haliyle ne biz yaşadığımız zamana ait olabilirdik ne de zaman bize ayak uydurabilirdi. O öyle alelade akıp giderken bizler içimizde büzülüp yok olana kadar sıkılırdık.

Rıdvan DAĞLUM
Bence hüzünlü insanlar başkalarını mutlu etmek için kendi limitlerini sonuna kadar zorlarlar. Çünkü onlar kesinlikle değersiz hissetmenin ne demek olduğunu bilirler ve hiç kimsenin değersiz olduğunu hissetmelerini istemezler. 

Robin Williams

13 Nisan 2016 Çarşamba

Bir insanı değiştirmeye çalışmayın, değiştiremezsiniz. Bir tehdit karşısında istediğiniz gibi olabilir ama tehdit ortadan kalktığında özüne dönecektir. Ve siz onun değişmiş olabileceği düşüncesi ile attığınız bir takım radikal adımlardan sonra o özüne döndüğünde ondan bir kaç adım ileride yalnız kalabilirsiniz. Ya insanlardan değişmesini beklemeyin sevebiliyorsanız öyle sevin ya da radikal adımlar atmak için onu güdüleyen tehditlerin geçmesini bekleyin. Aksi halde yalnız ve mutsuz olursunuz..

Rıdvan DAĞLUM

3 Nisan 2016 Pazar

Alelade iklimlerde kaybettim ben kendimi. Her biri birbirinin aynıydı aslında, ben farklı zannettim, farklı olsun istedim. Fakat hiç şaşmadı, her iklimin sonunda ben kışı yaşadım..


Rıdvan DAĞLUM
Siyahın hakim olduğu mevsimlerde ömrümü aydınlatan bir beyazlıktı yüzün. Masumiyetinin gülüşünle ahenk ettiği günlerden bir kaç resim, bir kaç anı, biraz da hüzün kaldı geriye.. 

Rıdvan DAĞLUM

2 Nisan 2016 Cumartesi

Uçmanın özgür olduğu zamanlarda tenime konan bir kelebek sıcaklığıydı aşk. İnce kanatlı, şeffaf ve narin. Hassasiyetinde barındırıyordu masumiyetini ve ne zaman dokunmak istesem, bundandı belki de zamansız ve amansız kaçışı. O yüzden hiç tutamadım..

Rıdvan DAĞLUM

31 Mart 2016 Perşembe

Ölmemeyi değil aslında ben hep ölümü düşündüm, her şey daha iyi olabilecekken, bir hiç gibi yaşayarak bu yaşamı ziyan etmekten korktum. Hiç anlaşılmadan, anlaşılmanın ne demek olduğunu bilmeden, kendimi yeterince ifade edememekten veya ifade edebileceğim birini bulamamaktan korktum. Hatta bazen bunu düşünmemek için ölmek istedim. Çünkü yaşadığım her saniye, herkes, her olay bana bu korkumu hatırlatıyordu. Beni anladığını düşündüğüm insanların sanki hiç anlamamış gibi çekip gitmelerini çaresizce izlemek zorunda kaldıkça anlaşılmamış olmanın verdiği hayal kırıklığı ile değersizlik havuzumda boğulduğumu hissediyordum. Anestezi yapılmamış ameliyat masasında yatan hastalar gibi, yaşamın ruhum üzerinde yaptığı bütün tahribatları iliklerime kadar hissediyor ama anlatamıyordum. Sessizce yok oluşumu izliyordum.

Rıdvan DAĞLUM
Adam doyumsuz özlemini düşünür. Bu bir aşk özlemi değil tıpkı onun gibi güçlü bir yaşam özlemidir. O bu özlemi o ana kadar, aşkla, tanıdığı ve tanımadığı insanlarla olan ilişkileriyle, edebiyata olan sevgisiyle doldurmaya çalışmıştır. Okumak ve yazmakla..

Tezer ÖZLÜ

29 Mart 2016 Salı

Gözlerim akşamdan kalma bir rutubet içerisinde nemlenirken, ruhumun içi geçmiş gelmeyecek olanı beklerken.. Rüyasına daldığım uykunun Araf’ında kaybolmuşum, ama ben kendimi değil, gelmeyecek olanı aramış durmuşum. Dışarıda yaşanırken dört mevsim, benim içimde kalmış tek mevsim o da kış. Üşümüşüm her çırpınışta, aramışım, beklemişim gelmeyecek olanı ve gelmemiş. Ne uyanabilmişim ne de kavuşabilmiş, kederimden ördüğüm yokluğunun elbisesini toplamışım özümü yalın halde giymişim. Yokluğunda ben kendimi tüketmişim..

Rıdvan DAĞLUM

27 Mart 2016 Pazar

"Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın. Sussan; acıtır, konuşsan; kanatır." 
Oğuz ATAY

26 Mart 2016 Cumartesi

"Herkes o kadar kalabalık ki, kimin hayatına girsen fazlalık oluyorsun…"
Burak Aksak

25 Mart 2016 Cuma

Hayatlarımız sonu engin denizlere dökülen birer ırmak, akıp gitmek istiyoruz biz de her ırmak gibi. Aktığımız müddetçe geçtiğimiz yollardan topladığımız alüvyonlar bir müddet sonra birikiyor önümüzde, set oluşturuyor, akamaz oluyoruz. İşte tam da bu noktada istiyoruz ki anlaşılalım. Bir anlaşılsak yükümüz hafifleyecek anlayanla akıp gideceğiz ama anlaşılmıyoruz işte. Birikiyoruz gün geçtikçe..

Rıdvan DAĞLUM
İçimizde uyanan bu rahatsızlık, bir kendinin farkına varma durumudur. Kendinin farkına bir kere vardığında bu gerçeği biri gelip seni okuyana kadar iliklerinde hissediyorsun. İçimizde yalnızlıktan geberiyoruz, biri de bizi gerçekten anlasın istiyoruz ama anlaşılmıyoruz, ya sesimiz az çıkıyor, ya da anlatamıyoruz tek istediğimiz ise hiçbir müdahale olmadan birinin gelip bizim aklımızdakileri ve kalbimizdekileri okuması. Ama gelmiyor. Ya biz birilerine geç kalıyoruz, ya da onlar bize erken geliyor. Zamanını bir türlü tutturamıyoruz.. İçimizde kalıyor bir çok şey ve gün geçtikçe kendi kendimize ağırlaşıyor, bu ağırlığın altında akıp gidemeden başka bir yaşama, ezilip yok oluyoruz. Sıcak bedenlerimizin içinde soğuk cesetler taşıyoruz..

Rıdvan DAĞLUM
Kendimi hiçbir şeye ve hiçbir yere ait hissetmeden zaman öylece geçiyorken geçen her saniye ruhumu vicdanıma saplıyordu. Her şey yolunda gidiyor gibi gözüküyordu, aslında yolunda gitmeyen bendim belki de. Bir yanda olması gereken bir hayatı hayal ediyor ve oradaki mutlu beni tahayyül ediyorum, bir yandan da var olan hayatımın gerçekleri arasına saplanıp zamanın en arka raflarına kaldırılan kitaplar gibi gün geçtikçe tozlanıyorum. Belki ben de her kitap gibi okunmayı bekliyorum, ama çözülemiyor dilim, ellerinin arasına alındığım her okuyucu için yabancı bir kitabım. Böylece hiç okunmadan eskiyor yapraklarım ve ben gün geçtikçe yok oluyorum..

Rıdvan DAĞLUM

23 Mart 2016 Çarşamba

Yalnızlığım herkese ulaşılmaz kılıyor beni…
Meşgul çalıyor ölümü her arayışım,
Tamamlanmamış mutluluklarım var..
Adını koyamadığım acılarım.
Her şeyim var bu hayatta,
Bir sen yoksun ..

Olsun, varsın olsun,
Yalnızlığımında hayırlı bir yanı vardır elbet…
Çok fazla şey yaşadım. Galiba mutluluk için neyin gerekli olduğunu buldum. Şehirden ve gözlerden uzak sessiz bir yer. İyilik yapmanın kolay olduğu ve iyilik yapılmasına alışık olmayan insanlara faydalı olma olanağı. Sonrası, dinlenme, doğa, kitap, müzik, komşuyu sevmek. İşte benim mutluluk anlayışım.

20 Mart 2016 Pazar

Uçsuz bucaksız bir çölün ortasında, susuzluktan ölmek üzere olan bir adam düşün. Kılını dahi kıpırdatacak mecali yok. 

Ve bir şey olur. Gözlerinin parlamasını, kalbinin hızlanmasını sağlayan, umut dolu bir şey… İlerisinde bir vaha görür. 

Bilmez ki, seraptır. Lakin ölümü def eder de ayaklanır. Az önce kılını kıpırdatamayan adam, koşar büyük bir umutla.

Koşar da, yine kuru ve sıcak kumlar karşılar irileşen gözlerini. Şaşkın ve bitiktir. Lakin bir damla su görür yerde, o da kendi gözlerinden düşen. 

İşte sen o vaha… Kendimi kandırdığım o zehirli umut… Kurduğum o en büyük hayal… Ve koşarak kucakladığım sonum…

"İnsan, evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar."

Yaşar KEMAL 
"Uğruna mısralar döşediğin insan sana tek satır yazmıyorsa vazgeç azizim. Vazgeç ki kalbin ile birlikte o mısralar da ziyan olmasın."

Bu saatte sessizlik acıdır…

Edip CANSEVER - İkindi Üstü
"Şimdi bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.."

Franz KAFKA

19 Mart 2016 Cumartesi

Bir kaç kelime gördüm bugün.

Okudum, düşündüm ve ağladım.

İtina ile dizilmiş bir kaç kelime…

Ve ben gözlerimi yumdum, yutkundum,

Düşündüm, üşüdüm, ve anladım…



Bir kaç kelime gömdüm bugün.

Hayal gibi, umut gibi, kalbime…

Ki aklım evimdir benim.
Ve şimdi sen beni
Kapı dışarı ediyorsun.

Söyle be kadın !
Nasıl bir işgal ki bu
Acına dahi muhtacım?

Acı çekmeyi de özler insan,
Çektireni şayet, sevdiyse…

Aşk nihayetinde, hissedilenden çok;
Hissettirene bağışlanan bir soyutluktur.
Öyle bir soyutluk düşün ki;
Mevcut tüm somutluğu katlanır kılan..

Ben geldim.
‘‘Ben’’ dediğime bakma.
Ben sana,
Kendimi terk edip de geldim.

‘‘Mutluluk ver bana’’
Demeyeceğim sana.
Ben sana,
Acının her türlüsüne
Hazırlıklı geldim.

"Hava soğuyunca değil, yüreği soğuyunca başlarmış insanın kışı."
"Oturur bir gece yarısı, bir adamın bir kadına yazdığı şiir olursun… 
O şiir öyle güzel olmuştur ki içinde ruh bulursun.
Ahh o adamlar iyi ki aşık olmuşlar.
Ahh o kadınlar aşk'a ne çok yakışmışlar…"

Cemal SÜREYA 
“Aslında..” dedi. “Satırlarca, sayfalarca ve hatta kitaplarca anlatılabilecek bir kadınsın. Fakat sığarsın da bir şiirin dizesine. Beklenmediksin, tahmin edilemezsin. Sigaranı kendi avuç içlerinde söndürürken gülümseyen, sonra dönüp kendinden özür dileyensin. Daktilo tuşlarının arasına parmaklarını sıkıştırmayı seversin, kelimeler ellerinden tutuyormuş gibi hissediyormuşsun, öyle derdin. Koskoca sahilde yalnız başına duran bankın bir köşesine yaslanıp yıllarca uyuyabilirsin ama başını kendi yastığına koyduğunda rahat edemezsin. Sen yıllardır önünden geçmeme rağmen daha önce fark etmediğim o kitapçıda, kimsenin ulaşamadığı en üst raftaki yıllandıkça güzelleşen, eski ama vazgeçilmez bir kitapsın benim için. Bu yüzden koparmalarına izin verme sayfalarını, ve en önemlisi yitirme kendine olan inancını. Sen insanlığın yaradılışının tek mucizesi, yalnızca sen kurtarabilirsin kendini.”
“Sen, gözlerinin önünde fark edilmek için çırpınan biri dururken gözlerinin önünde bile olmadığın birine kendini fark ettirmek için çabalayan küçük bir kız çocuğu olarak kalacaksın. Anne olduğunda dahi bu değişmeyecek. Belki de sırf bu yüzden mutsuz bir anne olacaksın.”
Yapacağı ufacık bir şeyle beni mutlu edebilecek aynı zamanda yapacağı ufacık bir şeyle de beni günlerce mutsuz edebilecek insanlardan daima korktum.
Bazen ben dahi kendim ile konuşmak, bir şeyler paylaşmak istemiyorum. Öyle bir ıssızlığa maruzum ki, -çoğu zaman- yok olmanın bitişiğinde, var olmanın uzağında buluyorum kendimi. Ve ortada büyükçe bir sorun var; anlatmak, beni rahatlatmıyor artık. 

İnsan -bir yerden sonra- biraz olsun anlaşılmak, anlaşıldığını hissetmek istiyor. 

Nefes kadar zaruri değil midir sevilmek ve anlaşılmak da? 
Ölmez mi insan bu ikisi noksan ise? 
Ölür elbet. 

Cesedi sıcak kalır da içi soğur. 
Ölür elbet. 

Nefesler devam etse de…




Ne söylesem tarifin eksik kalıyor. 
Oysa; kalbi acıtan her ne varsa…
Sen hepsinden birazsın işte..
"Uyuyalım mı?” dedi bir süre sonra. Her ne durumda olursam olayım, her duyduğumda gülümseyerek itaat ettiğim tatlı bir buyruk gibiydi bu laf. Yanımda olsa, sıkıca sarılırdım. değildi..

Ali LİDAR
"Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı. Kim bilir, sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır."


Sait Faik ABASIYANIK
Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın.

Frida KAHLO

14 Mart 2016 Pazartesi

ACILARA TUTUNMAK



Acı çekmek özgürlükse 
Özgürüz ikimizde 
O yuvasız çalı kuşu 
Bense kafeste kanarya 
O dolaşmış daldan dala 
Savurmuş yüreğini 
Ben bölmüşüm yüreğimi 
Baş kaldıran dizelere 
Aramakmış oysa sevmek 
Özlemekmiş oysa sevmek 
Bulup bulup yitirmekmiş 
Düşsel bir oyuncağı 
Yalanmış hepsi yalan 
Yalanmış hepsi yalan 
Sevmek diye birşey varmış 
Sevmek diye birşey yokmuş 
Acı çektim günlerce 
Acı çektim susarak 
Şu kısacık konaklıkta 
Deprem kargaşasında 
Yaşadım bir kaç binyıl 
Acılara tutunarak 
Acı çekmek özgürlükse 
Özgürüz ikimizde 
Acılardan arta kalan 
İşte bu bakışlarmış 
Buğu diye gözlerimde 
Gün batımı bulutlarmış .

9 Mart 2016 Çarşamba

Seninle büyümeyi çok isterdim

Gözlerinin esaretinde

Bir ömür geçirmeyi..

8 Mart 2016 Salı

“Başka havalar getir bana;
İçinde biraz bahar olsun , biraz sen…”

Turgut Uyar
Özlemek, ne derin bir duygu böyle.
Özlemek, ne uzun bir mesafe.

Cahit Zarifoğlu
“Önce ayrılık varmış kaderimizde. Elbet vuslat da vardır. Bir kelebeğin kanadında geleceğim o gün geldiğinde. Ellerimde her yol kenarından birer papatyalarla. “
"Sana sarılmak istiyorum. Yazınca olmuyor işte, söyleyince de eksik."

Ali LİDAR

7 Mart 2016 Pazartesi

Şimdi aşk;
Bir acının omuzlarında
Sürgüne gönderilen mahkumlar gibi
Yasak bir ilişkiden peydah olmuş veletler gibi
Anasından dayak yiyen çocuklar gibi

Kederinden ölmüş yaşlılar gibi
Suskunluğa bürünmüş feryatlar gibi..

Rıdvan DAĞLUM

14 Şubat 2016 Pazar

"Giderken kendimi sende bırakmayı diliyordum, gördüm ki sana hiç gelmemişim.
Anladım ki iyi niyetlerle dolu temenniler yalana sıvanmış teşekkürlerde boğuluyormuş.
Merhabanın boynunu bükene elveda demek zulümmüş.
Zülüflerinden zûl akan yare, sancıyan yaram kadar bile değer görmem.
Ondandır ki yarim ile değil yaram ile hoşum…"


Şems-i Tebrizi
"Özleyenler bilir, uyku bir gereksinim değil; sığınma talebidir geceye…’’

Nazan Bekiroğlu 
"Boşuna öldürmeyin papatyaları, seven sevdiğini belli eder.."
“Söylesene bir gece uyuyacak mıyım kokun burnumda?”
Çevremdeki durgun boşluğa bakmaktansa, kendi içimdeki ikili konuşmayı sürdürebilirim. Benim için iyi olmanın yolu budur ancak.

Kafka
Etrafımızda sesiz sedasız genişleyen boşluğu var gücümüzle kemirirken başkalarının yıllar, hatta yüz yıllar öncesinde yaşadıklarını da tekrar ediyoruz, sanırım. Modern zamanları doyasıya yaşarken aslında kendimize dahi itiraf edemediğimiz, itinayla gizlediğimiz ama bir yolunu bulup ‘ben burdayım’ diye bas bas bağıran parçalanmaz bir yalnızlık ve mutsuzluk hali ilede sürekli muhatap halindeyiz.
–Sanki sen öldün ve biz seni çoktan gömdük.–

Seni tanıyan insanlarla oturuyor, buluşuyor, seni hiç sormadan ayrılıyorum.

Onlar da seni sormuyor.
Niçin insanlar birbirlerine karşı içten davranmıyorlar? Neden en iyi insan bile karşısındakinden bir şeyler saklıyor, bütün düşündüklerini söylemiyor? Sözlerimizin yabana atılmadığını bildiğimiz zamanlar bile neden içimizden geçenleri olduğu gibi söylemiyoruz? Nedense herkes olduğundan katı görünmek istiyor. Duygularını hemen açığa vurursa küçük düşürülecekmiş gibi bir korku duyuyor?

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski, Beyaz Geceler
Yaşamım boyunca uykuyu beklediğim kadar hiçbir şeyi beklemedim. Ancak anlamsızlık ve acı sonsuz bir gelişigüzelliğe vardığı günlerde derin derin, uzun uzun çok yorucu uykuları uyudum. Yorgun, isteksiz ve umutsuz uyanıncaya dek.
Kaybedince değerleniyor bazı şeyler. Hiç öyle kaybetmeden değerini bilsek ya falan deme bana. Bilinmiyor işte. Bilemezsin. İlla ki kaybedeceksin. Ha sonra “En fazla ne kaybedersin ki?” sorusuna rastlarsan eğer hemen o an da kaybedecek bir şeyin olmadığına kendini iyice inandır. Yoksa beklerken çürüyen taraf oluyorsun.
Ve ben bu denli özlesem de affetmem artık, böylesine üzgün paramparça bırakılışımı tek bir kişiye borçluyum. Ben kendimi çok özlüyorum aslında, şimdi kendimi tanımaz bir hale geldim. Tanısam da bir köşede ölmüştür benliğim, bütün duygularım. Ben bu satırlara da kayboldum gittim. O orda kayboluşumu izlerken hiç elimden tutmadı. Tutmadan bırakmak gibi. Bir umut etmek ki, küçük çocuklardan farkım yok bazen. Bazı şeyler için öyle bir hevesleniyordum ki. Hevesleniyordum demek de ne kötü şimdi karamsar duygular içinde boğulup gittim. Yaşadığım siyah gökyüzünü mavi sanıp sevinmek gibiydi benim dünyam. O bulutlara ulaşmakta değildi benim hayalim seyretmekle de yetinirdim ben. Ki öyle bir gök kaldı ki bana hep yağmurlu. Seyretmek ne mümkün gözüne inen her bir damlada.
kendimi pencere önlerinin güvenli olduğuna inandırdığım günden beri kitabımın üzerine düşen gölgede silüetin belirmiyor ve sallanan masaya haddini bildirecek bir kağıt parçası ararken dahi aklımda dolanıyor bazı şeyler.

ilk olarak aklımda dolanan şeylere çelme takacak kadar acımasız biri olmadığıma inandırdım kendimi. sonra onlarla konuşmayı şeçtim. sesleri hiç yükselmedi. ben de bağırmadım onlara. kafamın içindeki bir dünyadan bahsediyorlar sürekli. bir ara dörtte üçü korku geri kalanı sevgiyle kaplı diyecek oldular sanki, tam anlayamadım burası o kadar gürültülü ki. bu yüzden ne zaman onlarla konuşacak olsam inanılmaz bir baş ağrısıyla boğuşurken buluyorum kendimi. bana yol göstermek istediklerini söyleseler de ben o yaşadıkları dünyayı anlatmalarını istiyorum. gürültüyü iğneler gibi sessiz kalıyorlar bazen. sanki bir şeyden korkuyorlar. burası benim dünyam dememden belki; ama değil. yaşantılarım teğet geçiyordur sadece. korkunun ortaya çıkmadığı ve gürültünün arttığı her an dünyalarına yeni bir yüz eklendiğini söyleyip aklımda dolanmaya ara veriyorlar bazen. yüzlere olan ilgilerinin bende yarattığı huzursuzluk o dünyanın yabancısı olmadığımı söylüyor. sanırım bu dünya benim demek için yüzlerin silindiği ve geriye fısıltıların kalacağı anı bekliyorum.

.. 
O an pencere önceleri güvenilir olmaktan çıkarsa eğer bütün masalar parçalanmış ve kitaplar yırtılmıştır.
“Aslında..” dedi. “Satırlarca, sayfalarca ve hatta kitaplarca anlatılabilecek bir kadınsın. Fakat sığarsın da bir şiirin dizesine. Beklenmediksin, tahmin edilemezsin. Sigaranı kendi avuç içlerinde söndürürken gülümseyen, sonra dönüp kendinden özür dileyensin. Daktilo tuşlarının arasına parmaklarını sıkıştırmayı seversin, kelimeler ellerinden tutuyormuş gibi hissediyormuşsun, öyle derdin. Koskoca sahilde yalnız başına duran bankın bir köşesine yaslanıp yıllarca uyuyabilirsin ama başını kendi yastığına koyduğunda rahat edemezsin. Sen yıllardır önünden geçmeme rağmen daha önce fark etmediğim o kitapçıda, kimsenin ulaşamadığı en üst raftaki yıllandıkça güzelleşen, eski ama vazgeçilmez bir kitapsın benim için. Bu yüzden koparmalarına izin verme sayfalarını, ve en önemlisi yitirme kendine olan inancını. Sen insanlığın yaradılışının tek mucizesi, yalnızca sen kurtarabilirsin kendini.”

14 Ocak 2016 Perşembe

Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi İlk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz öldürmeye mecbur kalıyordu?... Niçin? Kimin için?..



Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali

11 Ocak 2016 Pazartesi


Kirpiklerin gölgelesin yüzümü
Gözlerin ömrümün göğü olsun
Demiştim, çok değil ki… 

Şükrü Erbaş

Bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
-Kim o dersin uykulu sesinle içerden.
Saçların dağınıkdır, mahmursundur.
Kimbilir ne güzel görünürsün sevgilim…
Turgut Uyar

10 Ocak 2016 Pazar


İşte ela gözlüm, sırılsıklam
Boğazıma kadar aşka batmışım.
Ne kadar şarkı dinlemişsem ömrümce,
Hep senin niyetine tutmuşum. 

Turgut Uyar