31 Mart 2016 Perşembe

Ölmemeyi değil aslında ben hep ölümü düşündüm, her şey daha iyi olabilecekken, bir hiç gibi yaşayarak bu yaşamı ziyan etmekten korktum. Hiç anlaşılmadan, anlaşılmanın ne demek olduğunu bilmeden, kendimi yeterince ifade edememekten veya ifade edebileceğim birini bulamamaktan korktum. Hatta bazen bunu düşünmemek için ölmek istedim. Çünkü yaşadığım her saniye, herkes, her olay bana bu korkumu hatırlatıyordu. Beni anladığını düşündüğüm insanların sanki hiç anlamamış gibi çekip gitmelerini çaresizce izlemek zorunda kaldıkça anlaşılmamış olmanın verdiği hayal kırıklığı ile değersizlik havuzumda boğulduğumu hissediyordum. Anestezi yapılmamış ameliyat masasında yatan hastalar gibi, yaşamın ruhum üzerinde yaptığı bütün tahribatları iliklerime kadar hissediyor ama anlatamıyordum. Sessizce yok oluşumu izliyordum.

Rıdvan DAĞLUM
Adam doyumsuz özlemini düşünür. Bu bir aşk özlemi değil tıpkı onun gibi güçlü bir yaşam özlemidir. O bu özlemi o ana kadar, aşkla, tanıdığı ve tanımadığı insanlarla olan ilişkileriyle, edebiyata olan sevgisiyle doldurmaya çalışmıştır. Okumak ve yazmakla..

Tezer ÖZLÜ

29 Mart 2016 Salı

Gözlerim akşamdan kalma bir rutubet içerisinde nemlenirken, ruhumun içi geçmiş gelmeyecek olanı beklerken.. Rüyasına daldığım uykunun Araf’ında kaybolmuşum, ama ben kendimi değil, gelmeyecek olanı aramış durmuşum. Dışarıda yaşanırken dört mevsim, benim içimde kalmış tek mevsim o da kış. Üşümüşüm her çırpınışta, aramışım, beklemişim gelmeyecek olanı ve gelmemiş. Ne uyanabilmişim ne de kavuşabilmiş, kederimden ördüğüm yokluğunun elbisesini toplamışım özümü yalın halde giymişim. Yokluğunda ben kendimi tüketmişim..

Rıdvan DAĞLUM

27 Mart 2016 Pazar

"Cam kırıkları gibidir bazen kelimeler, ağzına dolar insanın. Sussan; acıtır, konuşsan; kanatır." 
Oğuz ATAY

26 Mart 2016 Cumartesi

"Herkes o kadar kalabalık ki, kimin hayatına girsen fazlalık oluyorsun…"
Burak Aksak

25 Mart 2016 Cuma

Hayatlarımız sonu engin denizlere dökülen birer ırmak, akıp gitmek istiyoruz biz de her ırmak gibi. Aktığımız müddetçe geçtiğimiz yollardan topladığımız alüvyonlar bir müddet sonra birikiyor önümüzde, set oluşturuyor, akamaz oluyoruz. İşte tam da bu noktada istiyoruz ki anlaşılalım. Bir anlaşılsak yükümüz hafifleyecek anlayanla akıp gideceğiz ama anlaşılmıyoruz işte. Birikiyoruz gün geçtikçe..

Rıdvan DAĞLUM
İçimizde uyanan bu rahatsızlık, bir kendinin farkına varma durumudur. Kendinin farkına bir kere vardığında bu gerçeği biri gelip seni okuyana kadar iliklerinde hissediyorsun. İçimizde yalnızlıktan geberiyoruz, biri de bizi gerçekten anlasın istiyoruz ama anlaşılmıyoruz, ya sesimiz az çıkıyor, ya da anlatamıyoruz tek istediğimiz ise hiçbir müdahale olmadan birinin gelip bizim aklımızdakileri ve kalbimizdekileri okuması. Ama gelmiyor. Ya biz birilerine geç kalıyoruz, ya da onlar bize erken geliyor. Zamanını bir türlü tutturamıyoruz.. İçimizde kalıyor bir çok şey ve gün geçtikçe kendi kendimize ağırlaşıyor, bu ağırlığın altında akıp gidemeden başka bir yaşama, ezilip yok oluyoruz. Sıcak bedenlerimizin içinde soğuk cesetler taşıyoruz..

Rıdvan DAĞLUM
Kendimi hiçbir şeye ve hiçbir yere ait hissetmeden zaman öylece geçiyorken geçen her saniye ruhumu vicdanıma saplıyordu. Her şey yolunda gidiyor gibi gözüküyordu, aslında yolunda gitmeyen bendim belki de. Bir yanda olması gereken bir hayatı hayal ediyor ve oradaki mutlu beni tahayyül ediyorum, bir yandan da var olan hayatımın gerçekleri arasına saplanıp zamanın en arka raflarına kaldırılan kitaplar gibi gün geçtikçe tozlanıyorum. Belki ben de her kitap gibi okunmayı bekliyorum, ama çözülemiyor dilim, ellerinin arasına alındığım her okuyucu için yabancı bir kitabım. Böylece hiç okunmadan eskiyor yapraklarım ve ben gün geçtikçe yok oluyorum..

Rıdvan DAĞLUM

23 Mart 2016 Çarşamba

Yalnızlığım herkese ulaşılmaz kılıyor beni…
Meşgul çalıyor ölümü her arayışım,
Tamamlanmamış mutluluklarım var..
Adını koyamadığım acılarım.
Her şeyim var bu hayatta,
Bir sen yoksun ..

Olsun, varsın olsun,
Yalnızlığımında hayırlı bir yanı vardır elbet…
Çok fazla şey yaşadım. Galiba mutluluk için neyin gerekli olduğunu buldum. Şehirden ve gözlerden uzak sessiz bir yer. İyilik yapmanın kolay olduğu ve iyilik yapılmasına alışık olmayan insanlara faydalı olma olanağı. Sonrası, dinlenme, doğa, kitap, müzik, komşuyu sevmek. İşte benim mutluluk anlayışım.

20 Mart 2016 Pazar

Uçsuz bucaksız bir çölün ortasında, susuzluktan ölmek üzere olan bir adam düşün. Kılını dahi kıpırdatacak mecali yok. 

Ve bir şey olur. Gözlerinin parlamasını, kalbinin hızlanmasını sağlayan, umut dolu bir şey… İlerisinde bir vaha görür. 

Bilmez ki, seraptır. Lakin ölümü def eder de ayaklanır. Az önce kılını kıpırdatamayan adam, koşar büyük bir umutla.

Koşar da, yine kuru ve sıcak kumlar karşılar irileşen gözlerini. Şaşkın ve bitiktir. Lakin bir damla su görür yerde, o da kendi gözlerinden düşen. 

İşte sen o vaha… Kendimi kandırdığım o zehirli umut… Kurduğum o en büyük hayal… Ve koşarak kucakladığım sonum…

"İnsan, evrende gövdesi kadar değil yüreği kadar yer kaplar."

Yaşar KEMAL 
"Uğruna mısralar döşediğin insan sana tek satır yazmıyorsa vazgeç azizim. Vazgeç ki kalbin ile birlikte o mısralar da ziyan olmasın."

Bu saatte sessizlik acıdır…

Edip CANSEVER - İkindi Üstü
"Şimdi bazı şeyleri suskunlukla geçiştireceğim.."

Franz KAFKA

19 Mart 2016 Cumartesi

Bir kaç kelime gördüm bugün.

Okudum, düşündüm ve ağladım.

İtina ile dizilmiş bir kaç kelime…

Ve ben gözlerimi yumdum, yutkundum,

Düşündüm, üşüdüm, ve anladım…



Bir kaç kelime gömdüm bugün.

Hayal gibi, umut gibi, kalbime…

Ki aklım evimdir benim.
Ve şimdi sen beni
Kapı dışarı ediyorsun.

Söyle be kadın !
Nasıl bir işgal ki bu
Acına dahi muhtacım?

Acı çekmeyi de özler insan,
Çektireni şayet, sevdiyse…

Aşk nihayetinde, hissedilenden çok;
Hissettirene bağışlanan bir soyutluktur.
Öyle bir soyutluk düşün ki;
Mevcut tüm somutluğu katlanır kılan..

Ben geldim.
‘‘Ben’’ dediğime bakma.
Ben sana,
Kendimi terk edip de geldim.

‘‘Mutluluk ver bana’’
Demeyeceğim sana.
Ben sana,
Acının her türlüsüne
Hazırlıklı geldim.

"Hava soğuyunca değil, yüreği soğuyunca başlarmış insanın kışı."
"Oturur bir gece yarısı, bir adamın bir kadına yazdığı şiir olursun… 
O şiir öyle güzel olmuştur ki içinde ruh bulursun.
Ahh o adamlar iyi ki aşık olmuşlar.
Ahh o kadınlar aşk'a ne çok yakışmışlar…"

Cemal SÜREYA 
“Aslında..” dedi. “Satırlarca, sayfalarca ve hatta kitaplarca anlatılabilecek bir kadınsın. Fakat sığarsın da bir şiirin dizesine. Beklenmediksin, tahmin edilemezsin. Sigaranı kendi avuç içlerinde söndürürken gülümseyen, sonra dönüp kendinden özür dileyensin. Daktilo tuşlarının arasına parmaklarını sıkıştırmayı seversin, kelimeler ellerinden tutuyormuş gibi hissediyormuşsun, öyle derdin. Koskoca sahilde yalnız başına duran bankın bir köşesine yaslanıp yıllarca uyuyabilirsin ama başını kendi yastığına koyduğunda rahat edemezsin. Sen yıllardır önünden geçmeme rağmen daha önce fark etmediğim o kitapçıda, kimsenin ulaşamadığı en üst raftaki yıllandıkça güzelleşen, eski ama vazgeçilmez bir kitapsın benim için. Bu yüzden koparmalarına izin verme sayfalarını, ve en önemlisi yitirme kendine olan inancını. Sen insanlığın yaradılışının tek mucizesi, yalnızca sen kurtarabilirsin kendini.”
“Sen, gözlerinin önünde fark edilmek için çırpınan biri dururken gözlerinin önünde bile olmadığın birine kendini fark ettirmek için çabalayan küçük bir kız çocuğu olarak kalacaksın. Anne olduğunda dahi bu değişmeyecek. Belki de sırf bu yüzden mutsuz bir anne olacaksın.”
Yapacağı ufacık bir şeyle beni mutlu edebilecek aynı zamanda yapacağı ufacık bir şeyle de beni günlerce mutsuz edebilecek insanlardan daima korktum.
Bazen ben dahi kendim ile konuşmak, bir şeyler paylaşmak istemiyorum. Öyle bir ıssızlığa maruzum ki, -çoğu zaman- yok olmanın bitişiğinde, var olmanın uzağında buluyorum kendimi. Ve ortada büyükçe bir sorun var; anlatmak, beni rahatlatmıyor artık. 

İnsan -bir yerden sonra- biraz olsun anlaşılmak, anlaşıldığını hissetmek istiyor. 

Nefes kadar zaruri değil midir sevilmek ve anlaşılmak da? 
Ölmez mi insan bu ikisi noksan ise? 
Ölür elbet. 

Cesedi sıcak kalır da içi soğur. 
Ölür elbet. 

Nefesler devam etse de…




Ne söylesem tarifin eksik kalıyor. 
Oysa; kalbi acıtan her ne varsa…
Sen hepsinden birazsın işte..
"Uyuyalım mı?” dedi bir süre sonra. Her ne durumda olursam olayım, her duyduğumda gülümseyerek itaat ettiğim tatlı bir buyruk gibiydi bu laf. Yanımda olsa, sıkıca sarılırdım. değildi..

Ali LİDAR
"Nefes aldığın şehir ne kadar şanslı. Kim bilir, sesini gökyüzü sanan kuşlar bile vardır."


Sait Faik ABASIYANIK
Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın.

Frida KAHLO

14 Mart 2016 Pazartesi

ACILARA TUTUNMAK



Acı çekmek özgürlükse 
Özgürüz ikimizde 
O yuvasız çalı kuşu 
Bense kafeste kanarya 
O dolaşmış daldan dala 
Savurmuş yüreğini 
Ben bölmüşüm yüreğimi 
Baş kaldıran dizelere 
Aramakmış oysa sevmek 
Özlemekmiş oysa sevmek 
Bulup bulup yitirmekmiş 
Düşsel bir oyuncağı 
Yalanmış hepsi yalan 
Yalanmış hepsi yalan 
Sevmek diye birşey varmış 
Sevmek diye birşey yokmuş 
Acı çektim günlerce 
Acı çektim susarak 
Şu kısacık konaklıkta 
Deprem kargaşasında 
Yaşadım bir kaç binyıl 
Acılara tutunarak 
Acı çekmek özgürlükse 
Özgürüz ikimizde 
Acılardan arta kalan 
İşte bu bakışlarmış 
Buğu diye gözlerimde 
Gün batımı bulutlarmış .

9 Mart 2016 Çarşamba

Seninle büyümeyi çok isterdim

Gözlerinin esaretinde

Bir ömür geçirmeyi..

8 Mart 2016 Salı

“Başka havalar getir bana;
İçinde biraz bahar olsun , biraz sen…”

Turgut Uyar
Özlemek, ne derin bir duygu böyle.
Özlemek, ne uzun bir mesafe.

Cahit Zarifoğlu
“Önce ayrılık varmış kaderimizde. Elbet vuslat da vardır. Bir kelebeğin kanadında geleceğim o gün geldiğinde. Ellerimde her yol kenarından birer papatyalarla. “
"Sana sarılmak istiyorum. Yazınca olmuyor işte, söyleyince de eksik."

Ali LİDAR

7 Mart 2016 Pazartesi

Şimdi aşk;
Bir acının omuzlarında
Sürgüne gönderilen mahkumlar gibi
Yasak bir ilişkiden peydah olmuş veletler gibi
Anasından dayak yiyen çocuklar gibi

Kederinden ölmüş yaşlılar gibi
Suskunluğa bürünmüş feryatlar gibi..

Rıdvan DAĞLUM