22 Haziran 2015 Pazartesi

Gecenin en kuytu zamanıydı. Kafası; kısacık ömründe birçok defa aşina olduğu fakat her defasında içinden çıkamadığı düşüncelerin arasında sıkışırken yüreği olmayacak rüyaların uykusunda delicesine umut ediyordu. Hâlbuki duygularına söz geçirebilse bu denli üzülmeyecek, hayatında bir denge noktası oluşturabilecekti. Bunun kendisi de farkındaydı ama nasıl yapacağını bilmiyordu. Psikolojik ve fiziksel olarak olgunlaşan bir insanın duygusal olarak çocuk kalması; çocuk ruhunda yetişkin acıları çekmesine neden oluyordu. Duygusal olarak beş yaşındaki çocuk gibi olması onun anlaşılmasını da zor kılıyordu. Bu yüzden birçok şeyi kafasının içinde yaşıyordu. Bu gece de onu böylesine düşündüren kafasının içinde yaşadığı bir hissiyatın ruhuna yaptığı serzenişleriydi. İçinde bulunduğu ıssız çıkmazda uzunca bir süre düşündükten sonra sabahın alacakaranlığında yapmakta tereddüt edebileceği bir karara vardı. Eğer tereddüt eder de vardığı kararı uygulamazsa acz içinde yaşamaya devam ederek kendini ıssız bir çıkmazda yaşamaya mahkûm edecek, eğer uygularsa belki içindeki çocuğu ebediyen susturabilecek, böylece hayatına yeni bir sayfadan başlayabilecekti. Ama içindeki çocuk da susarsa yalnız kalmaktan korkuyordu. En son düşünmekten vazgeçti, kafasını yastığa koydu, ayaklarını karnına çekti. Uzunca bir müddet hareketsiz kaldıktan sonra derince bir nefes aldı ve içinde duyduğu taze acı ile kapadı gözlerini güneşin yüzüne vuran ilk ışıklarıyla daldığı rüyaların uykusuna..

Rıdvan DAĞLUM


Hiç yorum yok :

Yorum Gönder